17 Aralık 2011 Cumartesi

Tıkanma





ve sonra bir cumartesi sabahı başlar böyle
sadece bu müzikle
aslında bugünün rengi sarıydı, güneşli, parlak
tam bir sarı!


sırf yalnızlıktan kahvaltı yapmıyorum son zamanlarda
geçiştiriyorum sürekli
şöyle karşılıklı ister sevgili ister dost ile bir kahvaltı
kimi zaman sırf bir kahvaltı bile yetiyor hayatı anlamaya, anlamdırmaya
bir çay, simit ve peynirle

bazen bütün gün yalnızca bir müzik geçer içinizden
böyle zamanlarda uzar zaman, uzar, sündükçe süner...
içinizdeki tıkanma yeniden büyür, ağlayamamakla bağırmak arası gidip gelir birşeyler
gidip gelir, gidip gelir, gidip de gelmediği pek görülmemiştir...
aralıkları uzatır, keyfine göre kısaltır, ne zaman isterse gelir istediği bir yere oturur...


ocaktaki çay gibi, kaynar kaynar... durmadan kaynar... 

        yok olmasını isteyip var olmasını istediğiniz şeyler hiç bir zaman yer değiştirmez mi?

yokluk; yokluk işte...

6 Aralık 2011 Salı

söyleyemedim, nedense sustum...

eksikse o, hep eksik kalıyor 
her neyse o işte
adı yoksa
yok




kalbinin içinde nereye dönersen dön
aynı
ayak parmakları/n sanki hep açıkta
yıllardır

ne yaparsan yap içinin bir yanı açık kalan insanlardanız biz
bir tarafta hep bir toz, duman
bir şeyleri bir türlü tam gediğine koyamayan

biraz daha kalsa o onlar
o çok mutlu onlar
gözüne bakmaya kıyamadığın anlar
hoş kalsa biraz daha kal diyeceğin
hatta hep kal, gitme demek istediğin
diyemediğin


ama hayat sana bu kadarını veriyor
yani hep biraz arızalı olanı

çokları çok önceden tüketmiş, yaşamış biri sana kalanının ne kadarını verebilir ki?




******
sen bir çizgi koymuştun tam aramıza
ben biraz kalınlaştırıyorum her gün şimdi  onu
taşırıyorum kimi zaman sağa, sola, aşşağıya
ama öğreniyorum
şimdi seni çok düşünmemeyi
sana çok alışmamayı
seni çok istememeyi
çok özlememeyi

yani her şeyin miktarını azaltmayı
az
biraz daha az





yazının şarkısı en çok candan erçetin : nedense sustum
biraz da bülent ortaçgil : ayrıntılar

foto: tumblr.com

21 Kasım 2011 Pazartesi

yokluk

uyanmış kalmışım, nasıl bir şey bu
toprağa baktım, yerinde yoktu;
şiirden aşağıya attım kendimi
düşerken  düşündüm, ölmesem mi.

anlatıyorum, hiç konuşmadan,
buğdayın içini dökmesi gibi…



gelişinden sevmemiştim kasımı zaten ben... bir kavrukluk, tuhaf bir rüzgarı vardı gelişinde.
yarım yamalak yollardan bir bütün olur mu artık...
hep eksik kalacak, kendi eksikliğine bir eksiklik / koskocaman bir delik açılacak.




bugün dalgınım, dün de dalgındım

aç bile değildim aynaya bakmasaydım
dünden kalmış yemekleri yerken ki gönülsüzlük
gibi burdayım…

burayı sevmiyorum, bahsetmişimdir.
unufak olmak iyidir olmamaktan
hiç böyle demedim, yarabbim bilir
bu bozuk güzellik, kalbimi yoran…


bir sandalye çektim zor günlerin altına
ah ama,

kimse yüz vermiyor bana, sandalye bile
beni çağırıyor, yarım kalan ne varsa
bana düşüyor, her yağmur tanesini
suya götürmek, o serin ırmaklara




kendini evinde gibi hissettiğiniz insan; hani soğuk odalarda yer yataklarında bile, bir bardak, çay, simit ve peynirle, gidiverince birden nerede hisseder kendini insan... evsizlik bu mudur biraz da... her yanının buzdan bir     örtüyle kaplanması...
ne kadar uçmuşsun ki ne kadar sağlam oldu yine düşüşün... hala düşüyorsun, hala...

her özlediğinde bir şey yazsan, bir kitap alsan eline geçmez ama biraz diner belki...
belki biraz oyalanırsın/oyalanırız /oyalanırım...
olmadı saçmalarım.. nasılsa kimse yok etrafta yadırgayacak...

tüm bunların tarifi olsa yapmaya çalışırdım belki ama artık o kadar beceriksizim ki yazamıyorum bile...

şimdi bir menekşe var masamda yalnız, mor, yalnızlığıma arkadaş belki onunla konuşmaya da başlarım yakında, anlatırım öyle ne varsa...
camın önündeydi, bir kaç gün önce aldım içeri, solmuş biraz şimdi her gün su döküyorum azar azar...
ben bilmem çiçek bakmayı, ben çoğu şeyi bilmem,
dilek tuttum çürümesin yeşersin menekşe diye...


ah bir tarifi olsaydı bu üşümenin, titremenin
ne çok şey derdim
ne çok yazardım

ama hiç bir şey diyemiyorum
sadece kötüyüm
ölüyorum
direniyorum
....

şehir gelir gelmez nasıl da  yenildim sana


bağırıp duruyorum denizin ortasında,

su buradan ne kadar uzakta…




yazının şarkısı: bilmem kaç defa zuhal olcay çünkü ayrılık da sevdaya dair
& aylin alsım ölümden sonra hayat

not: koyu yazılmış yerler: ibrahim tenekeci - üzülmedim diyemem

9 Kasım 2011 Çarşamba

yalnız yeni



o bir çay istemişti, trenin içinde
biz tren yolcusuyduk, çölün içinde
ben yalnız kalmıştım, senin içinde
oysa kaç kişinin yerine sevmiştim seni!

aşkı geçtik, gözlerini açabilirsin



(haydar ergülen)




Daha da yazmasaydım deli olacaktım...

yeniler güzeldir dedik düştük yollara,
yaşanacak yeni caddeler yeni sokaklar dahası denize inen yokuşlar bulundu.
sevinildi, ağlanıldı, çok ağlanıldı,gülündü, daha çok gülündü, sabredildi...
kalabalıklara girildi, yeni eve en çok da yalnızlığa alışma süresi başladı
yeni anılar birikmeye hazırlanıverdi

yollar özlendi, yeni yollar başladı,tek başına işler halletmek için tekrar daha sağlam kollar sıvandı.
yeni özlemler girdi araya, eskiler de devam ederek...
bir aşka beceriksizce tutunmaya çalışıldı.
sessizliğe çareler arandı,

gel gör ki o gittikçe çoğaldı...
o arttıkça beynindeki gürültüler de arttı.
mevsimden  mevsime geçildi...
yaz bitti, sonbahar geldi, kış oldu


uzun zamandır yazamıyorum ve çokça ihmal ediyorum.
umarım bu süreç uzun sürmez...
ama yalnızlık o kadar doğurgan ki farketmeden git gide git gide çoğalıyor.
canımı en çok bu yakıyor.
bu aralar
yaşar kurt dinliyorum (son albümü tavsiye ederim)
durmadan çay ve kahve içiyorum
o kitaptan o kitaba atlıyorum
bol bol cümlelerin altını çiziyorum
sürekli alınacaklar listesi yapıyorum
hesap yapıyorum
sonra yeniden bir liste yapıyorum
el mecbur bir tek kendimle konuşuyorum
çokça kavga ediyoruz
zaten pek de uyuyamıyorum
...
sabahları duyduğum martı sesleri
beni en çok onlar mutlu ediyor

şehirlerde sonbahar devam etmekte
oysa bu kış çok çetin geçecek
ve çokça yalnız
oldukça yalnız
ve de en çok yalnız
yalnız
...

.

yazının şarkıları: yaşar kurt

4 Eylül 2011 Pazar

yeni

Bir şehir ne kadar yakın olabilir sana

Her şehir gitme ve gelme zamanlarını kendi belirler
gün gelir ne kadar uğraşsan da gidemezsin
durmadan kalırsın, kalmak uzun upuzun bir akıntıya dönüşür o zaman...
akar durursun kendi içinde o şehirde...

şimdi eylül zamanı
yeni bir mevsimin başlangıcı

yeni bir şehre geliş
yeni bir iş
koşturmalar, durup dinlemeler, durmadan dinlemeler


yeditepe;  sendeki tüm eski zamanları yok sayıyorum
sana sıfırdan geliyorum


Ayrıca 6 -18 Eylül arası Beyoğlu Sahaf Festivali var ve bu yazı sırf bununla ilgili olacaktı böyle uzadı.

Sahaf kokusu, eski kitap tozu, sararmış sayfalar belki de
Başında saatlerce durmak
Ey şehir
Hoş geldin deyişini seveyim senin...




31 Temmuz 2011 Pazar

An ve Zaman

mutluluk
kısadır.
farkettiğinde başlar 
asıl
uzun ve yorgun yolculuklar...


Ne kadar farklı yoldan gidersen git bazı yollar hep aynı yere varır, hep aynı sonuca varır: sonuçsuzluğa!
Hayat bir problem bile değil ! Neyi çözmeye uğraşıyoruz bilmiyorum.

Eğer bir önsüzü olsaydı hayatın ya da aşkın neler yazardı ? Biz hepsini yaşayarak yazıyoruz...
Ölüler tanık, kimseyi bulamazsak alıp karşımıza onlarla konuşuyoruz, hani okuyoruz ya, bazı geceler yazılanlardan medet umuyoruz bazı günler hiç bir şey yetmiyor anlamaya, anlatmaya... Öylece dursun ve geçsin diyorsun, kalbini alıyorsun okşayıp uyutuyorsun hayat diyorsun; hayat böyle!
Sen dipteyken bile ayakta durabiliyor musun ondan haber ver!

3. bir kişidir hayat seninle her şeyin arasına giren!
Sesin o kadar detone ki dünya sen bile umursamıyorsun artık kendini.


Seninle arama bin yıl koydum
Hesabını iyi tut sevgilim
Tut ki dayanamam
Yüz yıl sonra kapına gelirim

Kim bilir belki yeniden
Pencereden karşı çatıdaki şaşkın martılara güleriz.

şarkısı: erkan oğur - pencereden kar geliyor
http://www.youtube.com/watch?v=exKLbNtwwr4

24 Temmuz 2011 Pazar

Kuzgunum ; hayat kısa!

"Yalnızlık senin o konuşkan kuşun , bulutlar taşıdığın yakut sürahide
Begonyalar büyüten eski alışkanlık, y
alnızlık senin o konuşkan kuşunbehçet aysan




pazar kahvaltısından sonra ilk kez
balkona çıktım çiçekleri suladım
severmişim meğer 
yeni farkettim
bir kelebek girdi odama
öptüm yalnızlığı alnından


gitmenin kaç çeşidi vardı? kaç şiir  kaç öykü yazılabilirdi içinden gitmek/kalan geçen?
elimdekilerin daha kaçını  alacaksın ey şehir?


avucumdaki son gölgeyi sana bıraktım
biraz ışık ver yeter!




gökten bulutları indirdik yere 
yadırgamadılar da
unuttuk kuşların kanatları olduğunu
oysa 
nasıl da bağımlılardı göğe!
onlar bile özgür değildi işte


kuzgunduk
siyah ve karanlıktık ama hep şendik
kuzgunlar ölür mü gülmekten
biz öldük(!)




her şey geçti, gitti...
biz, eşikteki öpüş, aylar önceki gülüş,
bütün seslerimiz, kavuşmalarımız, 
üstümüze üstümüze uçan o kırlangıç


bitti mi o sokaklar?


her şey geçti
yine hayat kaldı


ve


"hayat kısa
kuşlar uçuyor"






ps: yazının şarkısı ezginin günlüğü: kuşlar da gitti.
foto: tumblr

17 Temmuz 2011 Pazar

"Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum." t.uyar




Bugünlerde blogumu aldatmış gibi hissediyorum. Hani nicedir görmemişim, arayıp sormamışım o da iyiden iyiye kızmış sıkı bir dost gibi,
halimiz...
Hep bu havalardan, sıcaklardan ve yine gelgitlerden...


Tam yeni bir hikayeye başlamışken oysa ki. Gülmekten karnın ağrımış kaç defa, sayamamışsın. Farketmeden ayrı ayrı aynı cümleler geçmiş önünüzden.
Her şey böyle iyi gidecek değil ya illa bir şeyler soracaksın kafanı delik deşik ederek, illa çomak sokacaksın...
Ya sonra? ya öyle değilse? ya şöyle olursa? ya, ya , ya....??? 
Bitirmeye, bitmelere alışmışsın sen illa bitecek dediğin bir şeyin devamı gelir mi? gelmez...
Ama değiştiremezsin bunu  bir zaman sonra ona da alışırsın...
Sonra gecenin bir yarısı onca zaman sonra yaşadığın mutluluğun hesabını sorarken bulursun kendini...






Düşler düş kalır
Gerçekler gerçek
Hayat hep hayat kalır


Sadece yaşadıkların sana 
Anların!


Özlemden ölünmüyor
Şüpheden ölünmüyor
Ama Edip gibi fazla şiirden ölmek var
O insana koyuyor!


Artık eski şarkılar da eskisi kadar can yakmıyor,
Gün geliyor her şey eksilip eskiyor.




Menekşeleri üzdüğünü bilsen de
Gece balkondaki sigaranın yerini bazen hiçbir şey tutmuyor...






"bahara bir dilim mavi var,
son çeyrek biraz hüzünlü olur,
olsun
tersine akan trenlere raylarında
çok umuttan gemi yüzdürdüm ben" T.uyar





(Kafandaki o kadar şeyi üstüste koyarsan böyle kopuk abuk bir yazı ortaya çıkar)






15 Temmuz 2011 Cuma

yine aynı , yine aynı

13 gencecik insan ölüyor
sessiz sedasız tören yapılıyor
insanlar hala bugün ne giysem yarın ne giysem diye düşünüyor! düşünmekle kalmayıp tv'de ve internette bunun için kafa patlatıyor!
tv'lerde hala saçma sapan diziler oyunuyor.
paylaşım siteleri ona keza
biz burada rahatlıktan geberirken
orada "vatan için" (!) ölümleri benim mantığım almıyor almayacak da!

neyse dağılabiliriz
iktidar uyutmaya devam ediyor!

19 Haziran 2011 Pazar

ya bu yaşanmış anlar!

uzun zaman olmayışlarımın sebepleri var kendimce
izlediğim gün batımları
yine en geveze ve en suskun hallerim var
bu yaz günlerinde mutlu uyandığım sabahlarım var
biriktirdiğim bir ikinci halim var
ikinci halimin bir de başlangıcı
hayatım en orta yeri
en dağınık yerinde
en güzel müzikleri dinlediğim bir odam var
kendimden bahsetmeye ara verip
dinlediğim başka cümleler var

bir lunaparka dinlenmeye oturmuş gibiyim
lunaparka renklerin valsini izleyen
tuhaf
en güzel yeri gibi geliyor
tam da burası

düşlerimin bittiği yer

zaten neydi ki sonlar başlangıçlar
bir kaç hayat biriktirmesi gözlerinin önünde!

o buluttur belki şimdi geçen üstümden



ellerin nasıl da yakın gökyüzü kadar (!)

22 Mayıs 2011 Pazar

yeşil mavinin kokusu!

neden bilmiyorum burnuma durup dururken deniz kokusu geliyor...
sanırım yazın etkisi...
maviler giymiş yaz
siyahlıktan bir süre çıkma zamanı
pazar bile güzel yaz gelince
sanırım içime bahar kaçtı:)


"deniz kokusu getiriyorum
neden umursamaz ve yalınımm
hiç bilemiyorummm
hiç bilemiyorum..."


hadi göğe bakıp dilek dileyelim!
caymak yok okuyan herkes
gören görmeyene söylesin...
bu hafta güzel olsun!

sağdan sola yukarıdan aşşağı her yanımız bahar koksun!











foto:tumblr

21 Mayıs 2011 Cumartesi

yangından ilk kurtarılacak

Göç mevsimi başladı mı ki? Geldiler mi kuşlar? geldiler de umduklarını bulduklar mı?  Biz bulur muyuz 
umduğumuzu hayattan? Yoksa bulduğumuzu mu yaşarız? Bulamazsak neyle avunuruz?


Hali hazırda bir şeyleri olmalı insanın hani o “en kötü” anda yapacak bir şeyi
Boğazındaki düğümü çözmek için işte
Küçücük bir şeyi olmalı
Bir şarkısı olmalı en mutsuz anında avaz avaz söyleyeceği
Belki kısa belki uzunca bir şiiri
Ya da bir kitabı olmalı elinde bile tutsa iyi geleceği o kadar çok sevdiği işte
Gidecek bir yeri olmalı deniz yoksa;  bir kıyı, bir yol, belki bir köy
Ağaçlı akşamsefalı bir sokağı olmalı
Bir zamanı olmalı, akşamüstü mesela
Yangından ilk kurtarılaacak bir şeyi  bir şeyleri  olmalı insanın
Hiç olmadı şöyle bir nefes alıp göğe bakmalı
Geceyse yıldıza sarılmalı
Kışsa bulutlara…!

3 Mayıs 2011 Salı

Güne Güzellik

bir turgut uyar güzelliği
böyle güzel şeyler var hayatta
yeditepe istanbul gibi
fırat tanış gibi
olcay gibi
ali gibi
yusuf, ömer, ali
hangi birini saysam
siz en iyisi diziye bir göz atın...!

şiir: turgut uyar -kırlardan geliyorlar-


Yeditepe İstanbul - Bölüm 17 - Yusuf Olcay'a... bklvideo




2 Mayıs 2011 Pazartesi

güneşin öteki yüzü

Ben sana anlamaya çalış demedim ki hayatı
yaşamaya çalış dedim
sorgulanmadan yaşanır mı dedin
didik didik ettin
sarıp sarmalandın
çık şimdi çıkabilirsen
at atabilirsen üstündeki ölü yıldızları


hep havalara attın suçu
bak bahar kapı/n/da
ne kaldı şimdi?

kaç gök daha kaldı elinde?

sormadan yaşayabilirsen iyisin...
becerebilir misin?

MusicPlaylist
Music

27 Nisan 2011 Çarşamba

A/Z

Nisan bitmeden alıp okumaya başlayabildiğim için çok mutluyum bu kitabı. Yarın da ayrı bir keyif olacak yolda okumak... Belki büyütmek gibi gelecek ama bu ayın en güzel hediyesi bu kitap oldu bana. Ben böyle şeylerle mutlu olan bir insanım işte. Belki iyi belki kötü. Böylelikle seviyorum hayatı hem ne demiş Cemil Meriç: "İnsanlar kıyıcıydı kitaplara sığındım"  Böyle iyi böyle güzel...

Ayrıca kitabın içindeki ayracı ayrı sevdim ki üzerinde şöyle der Günday: "Kim kalbinden vazgeçecek kadar kendini bir şeye adayabilir?" Başlı başına ayrı bir yazının konusu.

Allah'ım  iyi ki kitaplar var, iyi ki baharlar, yağmurlar, yollar iyi ki varlar.
Yoksa nasıl katlanırdık bunca hengameye, bunca sansüre, bunca yobazlığa bunca yanlış giden şeye hayata işte? Nasıl katlanırdık?
Neyse,
Birkaç gün yokum. Çok değil AZ...
Umarım döndüğümde bahar da gelmiş olur.

Ben yazarken bunu dinledim: http://www.fizymuzik.com/#tjLoOmDddgk/r/!/

21 Nisan 2011 Perşembe

İncelikler Yüzünden

Gecenin bir yarısı, en çok ne hissedilir, hangisi değer, hangi gözler geçer sözlerinden, sen hangisini seçersin?

Çok özleyince;  özlemek işte o kokuyu, mutlu uyandığın günleri, hani o en çok yazla kış arasındaki sabahları, taze demlenmiş çayı, yazlık elbiseni, bir dost sesi... hani der ya sair faik  "Nereden gelirse gelsin; dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, hayvandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin!... Bir hişt hişt sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları….
_ Hişt hişt !
_ Hişt hişt ! "

Biri bir şiir okur, uzaktan bir ezgi duyulur,  kitapçıda biri bir kitaba dokunur içinden bir yazıdır uzaklarda birine yazıp bırakılır.
Biri geceye bakar pencereden bir sigara yakar, karşıda adam omzu boş kalbi ağır, durur.
Kapıdan bir kadın kokusu geçer, kimliksiz.

Kimi yollara dönülmek için kimilerine sil baştan için çıkılır...
Kimi yollara gözlerinden çıkılır, kimisine daha çıkmadan varılır.

Bir bahar gelir mi uzaktan, sanmam sen yine şiire dayan

Benimse hiç durmadan gidesim var
Hiç durmadan sevesim
Hiç durmadan öpesim
Hiç durmadan sövesim
Hiç durmadan öylece durasım var
Sanırsın ki denize karşı

Ya şimdi dünya ne yapmalı?
Hangi tarafını yüzüme sürmeli?





20 Nisan 2011 Çarşamba

Aşk/ kısa bir şarkı arası

Bazı şarkılar fenadır bilirsin,
Şarkı başlar
Dökersin içini
Sanırsın kaç mevsim geçti
omzuna yaslanır
Şarkı bitene kadar hâlbuki
sen omzunla yaşlanırsın
dinlersin,
ölürsün!

Hadi şimdi şarkıyı başa sar!
Fiyakalı olsun cesedin!

Yine şarkının sonuna kadar sabremedin!


p.s.: bir şarkı olmalı fonda...senin şarkın

11 Nisan 2011 Pazartesi

güzel evler

olmuş bayağı yazmayalı yine...
bu aralar yazılarım hep yarım kalıyor
hep ama hep..!


yine daldım kendime bu ara
 bir de şunlara
nasıl güzel nasıl
artık
aşık olduğum tek şey çatı katı ve beyaz kitaplıklar hem de uzun zamandan beri!























çok sevdim çok
sabahtan akşama geceden sabaha kadar oturup okuyabilirim

allahım sen bana böyle güzel evler güzel bahçe güzel kitaplıklar ver.amin.:)

daha fazlası için iki güzel site:

http://notmybeautifulhome.tumblr.com/
http://pinterest.com/

4 Nisan 2011 Pazartesi

yanlış zaman

bir gün gene sana yollarda rastlasam,
birlikte kır kahvesine gitsek,
konuşmasak.

cevat çapan
konuşmasak bu defa, her şey öyle olduğu gibi olsa sana giderken sana rastlasam, yine öyle ansızın yakalasan beni yürürken yağmurda hızlı hızlı, iki kahve içip ayılsan sen.
anlatamadan, anlatmadan, konuşmadan sormadan adı yanlış konan belki konamayan ardından bitip de bitemeyen 
(neydi adı?
bir türlü söyleyemediğimizdi. )

her şey düşmüş elimden
o günkü yüzün, 
benim şakacı hüznüm
geç/mişti
sahi geçti mi?
ellerinde yüzüm
 ben hala üşürüm seni düşününce ki zaten kıştı seni gördüğümde.
unuturken belki kandırırken hayat öyle giderken bahar  gelmişken hatırlatma kendini, yok olacaksan.

ben seni nerede görsem severdim,  diyemedim.
 oysa çok kısa bir andı nerden bilebilirdim böyle uzayacağını.
gözleri gülerken kaybolan biri vardı
bir adam!
özlendiği hiç bilmeyen

26 Mart 2011 Cumartesi

İnsan nasıl sevmeli ülkesini

Birkaç yıl önce okuduğum kitaptan bir alıntı. Bu günlerde, hatta sürekli  sorduğum sorulardan yalnızca biri
insan nasıl sevmeli ülkesini?
ama sever işte, O'nun da dediği gibi kederli bir mecburiyettir belki de.Belki de artık sadece ülke değil dünya olarak bunu yaşadığımız bu hale getirdiğimiz içindir bu sessizliğimiz.

"İnsan Nasıl Sevmeli Ülkesini?
O ülkeyi sevmek zorlaştığında…

Düğünlerde, maçlarda sıkılan kurşunlar, çocukların kalbine saplandığında…
Gecekondu yıkımlarında yoksul bir adam, çocuğunu pencereden tek kolundan sarkıttığında…
Bilmedikleri bir dilde ezberledikleri dualarla, başkalarının inancını sorguya çekebilecek insanımsılar; umut dolu insanları yaktığında…
Kadınlar, sokaklarda sezonu açılmış av hayvanı gibi ürkek yürüdüklerinde…

Uzak Anadolu şehirlerinde, kendini paraya kul etmiş bir tüccarın eserinde yoksul çocuklar can verdiğinde…
Doğru dürüst cümle kurabilmekten aciz, cahil makam sahipleri; gerçekçi sözlerinizden dolayı sizi vatan haini ilan ettiğinde…
Ülkenin en aydın kesimleri yok edildiğinde üç kuruşluk tetikçilerle…
Halkın hortumcuları bedelli askerlikle yırtarken,
Yoksul Mehmet’in ölüm haberini duyan babası kalp krizi geçirdiğinde…
Hacı amcalar işyerlerinde koydukları seccadelere arkalarını döndükleri anda
kurnazlığa başladığında…
Ülkesini çok sevenler, genç çocukları düşünceleri için linç ettiğinde…
Televizyondaki mafya tiplerine benzemeye çalıştığında zavallılar…
Karısını, kızını çok sevenler; sokağa çıktığı için öldürdüğünde…

-
Açılan her alışveriş merkeziyle övünenler, paylaşılmayan zenginliği fark edemediğinde…

Yoksul halkını, gecekondularının dış cephesini boyayarak gizlediğinde belediyeler…
Seçim zamanı palavra havuzunda yüzen sözde millet(?)vekilleri, kıçları kırmızı koltuğa konunca eş dostlarından başka halk bilmediklerinde…

Bir memleketin yoksullarının birbirlerini değil, onları yoksul ve bileylenmiş kılan düzeni dişlemeleri nasıl sağlanır? Bir ülke, bütün bunları yapacak güce sahip olduğuna nasıl inandırılır? Bir halk nasıl ikna edilebilir hayatı değiştirebileceğine ve her şeyin çok güzel olacağına?"



İnsan nasıl sever ülkesini  güzel bir bahar sabahına komşunun küçücük çocuklara tecavüz edip öldürdüğü haberiyle uyanınca?

ece temelkuran - biz burada devrim yapıyoruz sinyorita

16 Mart 2011 Çarşamba

içsel ayrıntılar

Ortaçgil usta "o bir orta yaş şarkısı" diyor  ayrıntılar için.
"ayrıntılar beni bir süre dümdüz etti "demiş bir röpartajında da.ya beni?
Ne güzel adamdır ortaçgil, benden sonraya kalırsa hep merak edicem onun sözlerini.

Günlerdir dinliyorum bu şarkıyı son albümünden, albümün adı "sen". En çok bu şarkıyı sevdim ama hepsi ayrı güzel.
Tek bir dizesi için düşünüyorum; acaba hiç bir şeye uğrunda ölecek kadar inanmadığım için bu huzursuzluk?
Mesela kimseye sensiz yaşayamam demedim, diyemedim diyebilir miyim bilmiyorum.Yaşamalı insan çünkü kimsesiz de yaşamalı, hayat öyle.

Yazılacak çok şey olur bazen yazamazsın,
söyleyecek çok şey olur söylemezsin,
konuşmak için bir dolu şey vardır, susarsın...
bazen de değmez dersin geçersin

insanın en derin yeridir düşlerinin ve aklının odaları
odan dünyanın merkezi

bazı şeyler uğramadan geçer gider yanından kokusu gelir uzaktan 
senin kendinle dertleştiğin zamanlara denk gelir böyle zamanlar,kapattığın odalara daldığın zamanlara
oysa görebilse inan karşısındakinin içini, dokunabilse!

oysa bahar daha yeni başlıyor!
peki içerde mi dışarda mı?


neredesindesin başlangıçların ve bitişlerinin?








Hep çok şey istedim 
Beğenilmedim 
Sevenler de oldu 
Bu kez ben kaçtım 

Birkaç kez âşık oldum 
Her şeyi yıkıp geçtim 
Daha çok gençtim 
Fark etmemiştim 

Yaşadık 
Öğrendik 
Herkes başka biçimde 
Taşırım hala ayrıntıları 
İçimde 

Bir köşem var 
Adım belli 
Sevdiklerim artık yanımda 
Bir mirasyedi gibiyim 
Yatarken bu kumsalda 

Ben mutlu 
Sen umutlu 
Beklentiler var 
Yaş elli 
Hayat sürgit değil 
Sonu başından belli 

Yaşadık 
Öğrendik 
Her şey başka şekilde 
Taşırım hala ayrıntıları 
İçimde 
Hiçbir şeye inanmadım 
Uğrunda ölecek kadar 
İnananlara imrendim 
O zaman yaşamak çok kolay 
Yıkılan duvarlar gördüm 
Coğrafyanın değiştiğini 
Hiç kimse değiştiremedi 
Güçlünün haksızlığını 
Yaşadık 
Ve öğrendik 
Her şey birbirinin içinde 
Taşırım hala ayrıntıları 
İçimde

14 Mart 2011 Pazartesi

bahar da olmasa!

son zamanlarda güzel olan tek şey baharın gelmesi
güneşin gözümü alması.
hele bugünkü feribot yolculuğu!
martılar,deniz
tekrar görüşmek üzere sözleştik

beni mutlu eden başka bir şey yok
simit yiyen martılardan başka!

11 Mart 2011 Cuma

is'tan'bul



(Tan yerini çek gözlerimden şehir
Maskemi aydınlatıyorsun)


7kez özledim seni
7kez sarıldım
7kez öptüm
7 kez döndüm etrafında
Bitti tavafım


7tepe sığmadı da öfkeme
7kez sustum sonra

Oysa Tanrım ben seni içimde
tam 7 kez öldürdüm
artık Putlara sevdalandım

Şimdi SEN geçebilirsin benden ve çekebilirsin tetiği

Ölü bir tanrıya kimse inanmaz nasılsa




(Bugün günlerden neydi?
Sanırım karıştırdım
Yanlış maskeyi yanıma aldım)

Çek bacaklarını üzerimden şehir
K/anım bitti

24 Şubat 2011 Perşembe

mim ve ödül

Eski bloğumu aratmadı yeni bloğum sevgili blogger arkadaşlarım sayesinde.
İkl ödülüm "deep"'den geldi. Son zamanlarda bir hayli seyrek yazmama karşın  okumaya değer bulduğun için çok teşekkür ederim deep.
Gelelim mime.

          Gün içerisinde eğer gerçekleşirse şok geçireceğin şey:
             Büyük ikramiye kazandınız cümlesini duymak.

Gördüğün zaman eğer almazsan uyuyamam dediğin şey:
Bilekliklere ben de bayılırım evet bir de çok beğendim bir fuları almazsam uyuyamam.

Uğruna diyetini bir kalemde bozduğun şey:
Kahve,sarma, mozaik pasta.

Uğurun var mı?
Yok.

Kendine en yakıştırdığın renk:
Siyah,yeşil.

En sevdiğin takın:
Küpelerim.

Takıntın:
Yok.Ama bazen obsesifimsi şeylerim var sanki.

Ben bu şarkıyı duyunca şakırım:
Ama çok var ki:/

Solunda ne var?
Yeni değişmiş nevresim kokusu.


Ben de kabul ederse beenmaya'ya gönderiyorum ödül ve mimi.

adsız özlem

birisini çok özlediğinde insan ne yapmalı?

20 Şubat 2011 Pazar

Mim

çok oldu mimi alalı sevgili deep' ten ama ancak yazabildim...
affola deep:)

-en sevdiğiniz çizgi film kahramanı kim?

ben aslında bir dönem çoğunun yerine koydum kendimi... bugs bunny'nin hastasıydım mesela, transformers vardı sonra, ninja kaplımbağların da başından kalkmazdım, şeker kız candy ile aramızdaki müthiş bağ insanların "aynı ona benziyosun ayy"  (ki bence alakam yok) deyip yanaktan makas alınca bitti, o andan itibaren anında soğudum ve uzaklaştım...
ama o heidi yok muydu o heidi...
hep bana, ki hala öyle; o dağların Alplerin huzurunu verdi. Sevgili tembel köpeğim ve kocaman büyükbabamla sonsuza kadar yaşabilirdim öylece... çoğu şeyi bilmeden lanetlenmeden... o köyde...
hatta clara'nın yanına gitmek bile olmasın senaryoda!

kuzuları kovalayım ben dağlarda:)

6 Şubat 2011 Pazar

Dağınık






Kaybettiği bir savaşı bir daha kaybedilir mi insan?
-Hayır
Kaybettiğini düşününce mi yoksa kaybetmediğini göremediğinde mi başlar kafandaki uğultular?
Kaç notayla gider beynindeki dağınıklar?
Ne kadar daha derine inersen biter tenhalığın?
Bitmez ki!
Biter mi?

Tutsam saçlarından öpsem öpsem öpsem
Koysam yerine
Yakışmasan
Alsam seni yanıma koysam
Hayat gibi
Seni de…

Şimdi bakıp yüzüne
Aşık olmamaya direniyorum
Umrumda değil
Değil
Hiç biri
Olsam da olmasam da
Nasılsa fark etmiyor!
Peki,
Kalbin rengi neden kanla aynı renkteydi?


23 Ocak 2011 Pazar

son zamanlarda

Bazen buraya geliyorum
O kadar şey oluyor ki aklımda
Eğer gece vaktiyse tilkilerin hepsi uykuda oluyor,  sanırım kediler dolanmaya başlıyor o zaman içimde... Oraya buraya kıvrılıp en sıcak yerde uyuyakalıyorlar çoğu zaman. Hepsini kovalıyorum bazen, kim varsa, ne varsa,  hangi duygu nerede asılı kalmışsa ... Rengine bakıyorum, olmuşsa kopartıp alıyorum afiyetle yiyorum.:)Artık hiç bir şeyi çürütmüyorum, odalarımı kokutmuyorum. Sessiz sakin yaşıyorum. Bana büyük gelen yerlerini kesiyorum hayatın, aynanın karşısına geçip bakıyorum yakıştı be diyorum... Yakıştı...
Kazıdıkça kazıyorum...  çıkıntılı yerlerimi bir heykeltraş gibi yontuyorum... herkes gibi.


Bazen buraya geliyorum bakıp bakıp gidiyorum
Kirletmeye kıyamıyorum,
Bazen burada öylece duruyorum
 Açıp müzikleri sarhoş oluyorum.

Bazen buraya
Geliyorum
Kapının altından sızıyorum
Şarkılar söylüyorum
Siz hiç görmüyorsunuz
Siz hiç duymuyorsunuz

Ayaklarım ıslak
Çıkıyorum




O kadar h/iç oldu ki hepleri hiç merak etmiyorum...


yazının şarkısı: blog müzikleri

13 Ocak 2011 Perşembe

.....

her gece kalkıp bakıyorum
üstün açıldıysa örtüyorum
kapıları üstümüze kapatıyorum
sırf sen gitme diye
üşüme diye
sana gözüm gibi bakıyorum

ellerim cebimde
yıllardır yanında yürüyorum
sen sustukça benim gevezeliğim tutuyor
susmalarını seviyorum

aklına esip gidince arkandan bakıp kalıyorum
içeri giresin diye camları açık bırakıyorum
sonra
usulca sessiz sessiz yanıma öylece uzanmanı seviyorum
hiç bir şey sormadan sarılmanı
arkamdan saçlarımı okşamanı

bir gün gidersen
bir gün bıkarsan benden
artık sevmezsem seni
nereye gidersem gideyim
nereye gidersen git
biliyorum elbet bulursun beni
sorgusuz sualsiz
sokulup
içine çekersin nefesimi

gidersen en aydınlık gecede
kimseyi koyamam ellerime

yalnızlığım
küstahlığımı affet
ben asla bırakamam seni

12 Ocak 2011 Çarşamba

kim bu ben

bir kaç gündür neden böyleyim bilmiyorum
son günlerde yaşadıklarımdan mı
artık sadece ruhum değil bedenim de patlak vermeye başladı
kızıyorum kendime
suçluyorum
yasaklar koyuyorum sonra o yasakları çiğniyorum
garip


sık sık geçmişi düşünüyorum 
oysa çoktan kapatmıştım tüm kapıları
o kadar büyük konuşan ben şimdi sevmediğim şeyleri yapıyorum
sürekli film kareleri geçiyor gözlerimden
kapatıyorum en güzel yerinde 
sonra olmadık bir anda yeniden açılıyor sanki biri anıları fişe takıyor!
ben değilim ama kim bu onu da bilmiyorum
bulsam belki onu susturucam, öldürücem belki de
kim bilir belki yatırıp dizime saçlarıyla oynayacağım


ah diğer yanım geçmedi mi hala sol yanın
seni dinlemediğim için kızgınsın bana biliyorum


ama sus artık
geç artık


sev artık
............


yazının şarkısı: nazan öncel - çocuk kalbim

mimdir mim


evet yeni bloğumun ilk mimi beenmayacığımdan geldi...
seve seve yazıyorum ben de..


En sevdiğim kelime?
hayat

En nefret ettiğim kelime?

önyargı
ve gereksiz hırslar

Ne sizi heyecanlandırır?

yenilikler
yeni bir şehir
yeni bir ev
yeni bir kitap
yeni bir aşk

Heyecanınızı ne öldürür?

hayalkırıklığı


En sevdiğiniz ses;

son günlerde sessizliği seviyorum daha çok
ve bir de viyolonselin sesi

Nefret ettiğiniz ses;

her türlü gürültü 
araba kornası motosiklet vs.
ve bazen toplu yerlerde özellikle kadınların bağırarak konuşması


Hangi mesleği yapmak istemezsiniz?

muhasebe gibi rakamsal şeylere uğraşılan meslekler...

Hangi doğal yeteneğe sahip olmak istersiniz?

bir sürü isterdim aslında
güzel şarkı söylemek ve çok güzel resim yapmak isterdim
çok iyi viyolonsel,keman ve piyano çalmak isterdim

Kendiniz olmasaydınız kim olmak isterdiniz?

kimse olmak istemezdim gereği yok

Nerede yaşamak isterdiniz?

ben imkanım olsaydı oradan oraya atlamak isterdim
bir kaç yıl istanbul
sonra izmir
sonra roma
sonra londra
sonra venedik
sonra dublin
sonra fas...

sonra belki başka yerler:)

En nemli kusurunuz nedir?
her şeye rağmen insanlara inanmak
tembelliğim bazen her şeyi erteleyişim

Size en fazla keyif veren kötü huyunuz nedir?

bazen çok şeytan olabiliyorum beni üzen ya da kızdıran birine

Kahramanınız kim?

gerçekten sadece annem


En çok kullandığın kötü kelime;

koca kafalı,dana, eşek, her türlü hayvan ismi kullanırım ama bazıları şirin geliyor bana.

Şu an ki ruh haliniz;

umutlu ama sürekli değişir benim ruh halim ben bile ayak uyduramıyorum ruhumun durumuna, her an karamsar olabilirim.

Hayat felsefenizi hangi slogan özetler?
aslında bir sürü var sevdiğim ama ilk aklıma gelen sanırım bu :Hep  denedin hep yenildin..! Olsun gene dene gene yenil! Daha iyi denil...!


Mutluluk rüyanız nedir?
öyle bir rüyam yok ama sevdiğim bir şehirde sıkıldığımda denize karşı saatlerce oturmak bir de bilen bilir denize inen yokuşlarda yürümek hayalim vardır benim
(belki de bir rüya bilemedim şimdi.)

Sizce mutsuzluğun tanımı;

olmak istediğin yerlerde ve olmak istediklerinin yanında olamamak hatta kendinin bile bazen.
ve büyük hayal kırıklıkları

Nasıl ölmek isterdiniz?

uyuyarak tabiki de...

Öldüğünüz zaman cennete giderseniz Allah’ın size ne söylemesini istersiniz?

bak işte kabus bitti.Gir içeri...





ben de mimi kabul ederlerse gri kent sakinine, parpaliye ve de pilli petroya atıyorum:)


 

Template by Blogger Candy